Uygur araştırıcı Nuşirvan Yauşef Uygurların mezar kültürüne ilişkin şunları söyler: “Başı ağrısa da mezara, gözü ağrısa da mezara koşarlar. Çocuğu olsa da, çocuğu olmasa da mezar koşarlar. Bela gelse de, kaza gelse de mezara giderler. Okul orası, medrese de orasıdır. Hekim de orada, müderris de oradadır…”
Bu ifadeler biraz duygusal, biraz abartılı ise de Uygurların sosyal yaşamına ilişkin bir gerçeğe işaret etmektedir. Aslında durum bugün de pek farklı değildir. Uygurların ölüme ve ölene bu denli önem vermelerinin arka planında onların kendilerine has ruh anlayışı ve ruh tasavvuru bulunmaktadır. Onlara göre, ruh vardır, bedeni terk ettikten sonra da yaşamaya devam eder, ailesini ve yakınlarını korur, onların dertlerine derman olur, onlara yol gösterir, kendileri ile yüce varlıklar arasında aracılık yapar. Ruh/ervahların maddi ve manevi ihtiyaçları vardır. İnsanlar gibi yer içerler, iman ve inançlarıyla yaşarlar. Ata kültü merkezli inanç sisteminden kaynaklanan bu anlayış farklı din ve kültürlerin etkisiyle değişik şekillerde tezahür etse de, özde fazla değişmiş değildir.